KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI
3 April 2020

ÇOCUKLARIMIZIN HAKLARI

Bir milletin gelişim sürecinin en önemli hali olan çocuklar, bir ülkenin geleceğidir. O milletin çocukları, ruh ve bedence sağlıklı, güçlü ve eğitimli bir kişilik geliştirdikleri ölçüde, milletine güç ve kuvvet kazandıracaktır. Bu farkındalıktan yola çıkarak, uluslararası bir metnin hazırlanması gerekli görülmüş ve 20 Kasım 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Çocuk Hakları Sözleşmesi oy birliği ile kabul edilmiştir. 14 Şubat 1990 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda onaylanan Sözleşme 9 Aralık 1994 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştır. Çocuk Hakları Sözleşmesi 27 Ocak 1995 tarihinde Resmî Gazete ’de yayınlanarak 4058 sayılı yasa ile iç hukuk kuralına dönüşmüş ve Türkiye’de de uygulanmaya başlanmıştır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesine göre 18 yaşının altındaki her birey çocuktur. Çeşitli ulusal ve uluslararası düzenlemelere baktığımızda da 18 yaşına kadar herkesin çocuk kabul edildiğini görürüz. Örneğin; Türk Medeni Kanunu’na göre 18 yaşından küçük bireyler reşit sayılmamıştır.

Çocuk İşçi kavramı ise; Fiziksel veya zihinsel olarak henüz yeterli düzeye gelmemiş bireylerin fiziksel veya zihinsel yeterliliğini aşacak veya gelişimini tehlikeye düşürecek işlerde çalışması veya çalıştırılmasıdır. Bir milletin geleceğinin anahtarı olan çocuklarımız üretimin yoğun biçimde gerçekleştiği sektörlerde kayıt dışı istihdam ve fason üretimin parça başı emek karşılığı ücret biçiminde çalıştırılmaktadırlar. Burada yetişkin bireylerin çalışması yerine çocuk işçi kullanımındaki temel sebep işgücü maliyetlerinin en düşük seviyeye indirilmesini sağlamaktır.

Çocukların küçük yaşlardan itibaren çalışma yaşamının içinde yer almaları, her geçen gün sayıları artan çocukların çeşitli sektörlerde ve iş kollarında çalışması bugün Türkiye’de önemli, ciddi bir toplumsal sorun olarak yer almaktadır. Bu ciddi problemin çözülmesi için her açıdan sömürülmeye müsait olan çocukların erken yaşta çalışma hayatına atılmaları durumunda ülkemizde de kanun ve yönetmelikle yaptırımlar düzenlenmesi zorunlu hale gelmiştir.

Çalıştırılan çocuklara ilişkin düzenleme; 4857 sayılı İş Kanunun 71.maddesinde; “Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı” başlıklı madde de düzenlenmiştir. Anılan madde de “On beş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, on dört yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış olan çocuklar; bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilirler. On dört yaşını doldurmamış çocuklar ise bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde yazılı sözleşme yapmak ve her bir faaliyet için ayrı izin almak şartıyla çalıştırılabilirler…….” Denilmek suretiyle çalışan çocuklarımızla ilgili düzenleme yapılmıştır.

Ayrıca ülkemizde yaşanılan olaylar ve küçük yaştaki çocukların suiistimal edilmesi neticesinde; çocuk ve genç işçilerin sağlık ve güvenliklerini, fiziksel, zihinsel, ahlaki ve sosyal gelişmelerini sağlamak, öğrenimlerini devam ettirebilmeleri ve ekonomik istismarlarını önlemek için çocuk ve genç işçilerin çalışma koşulları ayrıca 10/6/2003 tarihli ve 25134 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanan ve 4857 sayılı İş Kanununun 71 inci maddesine dayanılarak hazırlanan “Çocuk Ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik” ile düzenlenmiştir. Anılan yönetmeliğin 2.maddesi ile; 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek işler, 14 yaşını bitirmiş ve ilköğretimini tamamlamış çocukların çalıştırılabilecekleri hafif işler ve çalışma koşullarına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.

Bu yönetmelikle; on dört yaşını bitirmiş, on beş yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişi; çocuk işçi, on beş yaşını tamamlamış, ancak on sekiz yaşını tamamlamamış kişi ise genç işçi sayılmaktadır. Çocukların gelişmelerine veya sağlık ve güvenliklerine zararlı etki ihtimali olmayan, okula devamını, mesleki eğitimini veya yetkili merciler tarafından onaylanmış eğitim programına katılımını ve bu tür faaliyetlerden yararlanmasını engellemeyen işlerde çalışmaları karar verilmiştir. Diğer önemli bir husus ise; çocuk ve genç işçilerin çalıştırılmasına izin verilen işler, çocuk ve genç işçilerin çalıştırılma usul ve esasları hakkında yönetmelik ekinde sayılmıştır. Söz konusu Yönetmeliğe göre;

  • On dört yaşını bitirmiş ve ilköğretimini tamamlamış çocuk işçiler, ancak Yönetmeliğin 1 numaralı ekinde belirtilen hafif işlerde çalıştırılabilirler.
  • On beş yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış genç işçiler, Yönetmeliğin 2 numaralı ekinde çalışmalarına izin verilen işlerde çalıştırılabilirler.
  • On altı yaşını doldurmuş fakat on sekiz yaşını bitirmemiş genç işçiler, Yönetmeliğin 3 numaralı ekinde çalışmalarına izin verilen işlerde çalıştırılabilirler.

Ayrıca mesleki ve teknik eğitim okullarından mezun genç işçiler de ise; 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu kapsamında mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarından mezun olan meslek sahibi on altı yaşını doldurmuş genç işçiler; sağlığı, güvenliği ve ahlakının tam olarak güvenceye alınması şartıyla Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ekinde belirtilen sınırlamalara bağlı kalmaksızın ihtisas ve mesleklerine uygun işlerde çalıştırılabilirler.

Diğer önemli haklardan bir ise; zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların çalışma süreleri ise; yirmi dört saatlik zaman diliminde, kesintisiz on dört saat dinlenme süresi dikkate alınarak uygulanmasıdır. On dört yaşını doldurmuş, zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların çalışma süreleri, günde yedi haftada otuz beş saatten, on beş yaşını tamamlamış çocukların çalışma süreleri, günde sekiz, haftada kırk saatten, on dört yaşını doldurmamış, sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde çalışan çocukların çalışma süreleri günde beş, haftada otuz saatten, fazla olamayacağı da hüküm altına alınmıştır.

Okul öncesi çocuklar ile okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir. Okula devam eden çocukların çalışma süreleri okulun kapalı olduğu dönemlerde, günde yedi ve haftada otuz beş saatten fazla olamaz. On beş yaşını tamamlamış çocuklar için bu süre günde sekiz ve haftada kırk saate kadar artırılabilir. Çocuk ve genç işçilere iki saatten fazla dört saatten az süren işlerde otuz dakika, dört saatten yedi buçuk saate kadar olan işlerde çalışma süresinin ortasında bir saat olmak üzere ara dinlenmesi verilmesi zorunludur.

Çocuk ve genç işçilerin hafta tatili izinleri kesintisiz kırk saatten az olamaz. Çocuk ve genç işçiler, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştırılamazlar.

Çocuk ve genç işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi en az 20 gündür. Okula veya eğitime devam eden çocuk ve genç işçilere yıllık ücretli izinleri okulların tatil olduğu, kursa ve diğer eğitim programlarına devam edilmediği dönemlerde verilir.

İşveren çalıştırdığı çocuk ve genç işçinin velisi veya vasisi ile yazılı iş sözleşmesi yapmak zorundadır. Ayrıca çocuk ve genç işçileri;

  • Çocuklara karşı işlenmiş suçlardan hüküm giyen,
  • Yüz kızartıcı suçlardan hüküm giymiş olan, işveren veya işveren vekilleri çalıştıramazlar.

Söz konusu yönetmelikte yukarıda yapılan düzenlemelerin yanında ayrıca işverenin ve devletin yükümlülükleri 11.,12.13.,14.,15. Ve 16. Maddelerde düzenlenmiştir. Burada önemli olan husus ise; işverenlerce yapılması gereken değerlendirme sonucunda, çocuk ve genç işçilerin fiziki veya zihinsel gelişmeleri ile güvenlikleri yönünden risk tespit edilmesi halinde, en kısa sürede gerekli tıbbi kontrollerin yapılması sağlanmak zorundadır. İşverenler, çocuk ve genç işçilere, çalıştırmaya başlamadan önce; işyerindeki riskler, işe uyum ve kanuni hakları hakkında ve işin niteliğine göre gerekli iş başı eğitimlerini vermeleri hususudur.

Çocuk işçilerin çalışmasına izin verilen hafif işler yönetmeliğin Ek-1’de, genç işçilerin çalışmasına izin verilen işler Ek-2’de ve 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler Ek-3’te belirtilmiştir.

Aslında meselenin kaynağına indiğimizde; çocuk iş gücünün, en önemli sebeplerinden biri de yoksulluktur. En temel ihtiyaçları bile karşılanamayacak derecede maddi durumdan yoksun olan çocuklar, ailelerinin zorlamasıyla sokakta çalışmaya gönderilmekte ve birçok tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Ailesi tarafından ısrarla dilendirilmek suretiyle istismar edilen çocuklar mahkeme kararı ile ailelerinden alınarak yurda yerleştirilir. Maddi yaptırım düzenleyen Kanunlarımızdan; Kabahatler Kanunu’nu 33. maddesindeyer alan “Dilencilik” başlıklı maddesinde;

(1) Dilencilik yapan kişiye, elli Türk lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, dilencilikten elde edilen gelire el konularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine,

(2) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına ve el koymaya kolluk veya belediye zabıta görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir veya belediye encümeni karar verileceği denilmek suretiyle hüküm altına alınmıştır.

İlgili madde de dilencilik eylemi (bireysel/doğrudan dilencilik) kabahat olarak düzenlenmiştir. Ancak günümüzde sokakta dilendirilen ya da dilencilik maksadı ile çalıştırılıp ailesi tarafından istismar edilen çocuklarımız kolluk birimleri ve zabıtalar tarafından yakalansalar dahi aileleri Kabahatler Kanunu md 33/1 uyarınca 50 TL idari para cezasını ödeyerek ‘Nasıl olsa dilenerek çok daha fazla para kazanıyor’ mantığıyla çocuklarını kaldıkları yerden çalıştırmaya devam ettirerek, kanunun caydırıcılığını bertaraf etmeye çalışmaktadırlar.

Aynı şekilde Türk Ceza Kanunu madde 229’ da ise dilencilik suçu maddi yaptırım olarak düzenlenmiştir. Şöyle ki;

  • Çocukları, beden veya ruh bakımından kendini idare edemeyecek durumda bulunan kimseleri dilencilikte araç olarak kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Bu suçun üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımları ya da eş tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
  • Bu suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

Bu kanun maddesi kapsamında günümüzde yaşanan sorunlardan biri olan ‘Örtülü Dilenciliği’ ele alalım: Türk Toplumu hayırsever bir toplumdur; maddi bedeli küçük olan ürünleri, kişilerin merhamet duygularını kullanarak 1 liralık mendili yüksek bedellere satan ‘örtülü dilencilik’ türü el açarak dilenmenin yeni gelişmiş yoludur. Örtülü dilencilikte kişiler eğer örgütlenip satış yapıyorsa ve bunun tespiti mümkünse, yakalanan şahıslar TCK 229’da olduğu gibi ‘1 yıldan 3 yıla kadar’ hapis cezası ile cezalandırılmaktadırlar.

Burada Devlet’ten beklenen; bir çocuk, ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle ailesi tarafından çalıştırılıyorsa, söz konusu çocuğun sokaktan alınması karşılığında ailenin olumsuz koşullarını gidermesine yardımcı olmasıdır. Çocuk okula gidemiyorsa, çocuğun velisi ‘Devlet, olmalıdır. Velayet anne ve babadan alınmasa da çocukların yaşam hakkının korunması, sağlıklı gelişimi ve eğitimlerini sürdürebilmeleri konularında devlet üzerine yüklenen görevleri yerine getirmek için çalışmalar yapmalıdır.

Nitekim Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızca ; çocuk ve ailenin uygun bulunan sosyal hizmet ve yardımlara yönlendirilmesi temel hedef olmakla birlikte eğitim çağında olup okula devam etmeyen çocukların eğitim-öğretim sistemine kazandırılması, eğitim çağını tamamlamış çocukların mesleki eğitime yönlendirilmesi, madde kullanan çocukların madde bağımlılığı tedavisine yönlendirilmesi, çocukların sokaktan çekilerek psiko-sosyal destek hizmetlerden yararlandırılması ve aile yanına döndürülmesine ilişkin çalışmalar yapılmaktadır.

Bununla birlikte korunma ihtiyacı olan çocukların tespit edilmesi durumunda haklarında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 5 inci maddesinde yer alan koruyucu ve destekleyici tedbir kararlarının alınması ilgili mahkemeden talep edilerek hakkında hükmedilen koruyucu ve destekleyici tedbir kararları uygulanmaktadır.

Bu bağlamda Çocuk Hakları sözleşmesinin kabulü ülkemiz açısından ileri bir adımdır. Söz konusu sözleşmenin iç hukuka aktarılması kadar uygulanabilirliğinin de denetlenmesi gerekmektedir. Nitekim Türk hukukunda çocukların çalışma şartları ve çocukların işverenlerinin denetimi bakımından ciddi eksiklikler de vardır. Bunların başlıcaları çalışma süreleri, yıllık izin süreleri, dinlenme hakkındaki düzenlemelerin yetersiz olmasıdır. Bu koşullar bakımından çocukları yetişkinlerle aynı hükümlere bağlı tutmak BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 32. maddesi ile Anayasa’nın 50. maddesine aykırıdır. Asıl olan, çocuğu, çocukluk döneminin tamamı süresince çalışma yaşamının dışında tutmakta veya çalışmak zorunda kalırsa dahi bu durumun suiistimal edilmesini önlemektir. Bu açıdan özellikle asgari çalışma yaşı ve çalışma sürelerine ilişkin düzenlemelerdeki farklılıkların giderilmesi ve yeknesak bir düzenleme getirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte bu hedeften sapmadan kanundan öngörülen çalışma yaşının altındaki çocukların istihdama edilmemeleri ile çalışma yaşamına girmiş çocukların da çalışma koşullarında azami korunmasını sağlayacak önlemleri almak Türk toplumu için çok önemli bir sosyal görevdir. 30.03.2020

Av. Candan Ramazanoğulları & Av. Gamze Küçüker